Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

23 Mart 2015

Erdoğan ile Hükümet Arasındaki Çatlak Neden Büyüyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan 20 Mart'ta, Ukrayna'ya hareketinden önce, "Barış süreci" çerçevesinde bir Akil İnsanlar Heyeti'nin de İmralı'ya gitmesini tasvip etmediğini belirterek, konuyu medyadan öğrendiğini söyledi ve kendi hükümeti ile ters düşen bir yorum yaptı:

"Ben gazetelerde okuyorum. Böyle bir şeyden benim haberim yok. Bu olaya da ben olumlu bakmıyorum. Başbakanlığım döneminde de 'Akil İnsanlar Heyeti'nden bir grubun gitmesine nasıl bakarsınız?' dediklerinde bunu doğru bulmadığımızı o zaman da söylemiştim.

Aynı şeyi şimdi de söylüyorum. Bu konuda işin başından itibaren her ülkede olduğu gibi istihbarat teşkilatları bunun birinci derecede sürecin yönetenleridir."

Bunun üzerine Hükümet adına Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 21 Mart'ta konudan habersiz olmadığını belirterek Erdoğan'ın sözlerini yalanladı ve hissi davrandığını söyleyerek şöyle bir demeç verdi:

"Bugün yapılanlardan, yarın geleceğimiz noktadan sayın Cumhurbaşkanımızın habersiz sayılması mümkün değildir, her şeyi çok iyi bilmektedir

Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında veya bakan arkadaşlarımız tarafından ne zaman emretmişse kendisine bilgi sunulmaktadır

Çözüm sürecinde aktör olan bakan arkadaşlarımız tarafından kendilerine arz edilmektedir

'Bundan hoşlanmadım, hoşuma gitmedi, soğuk veya sıcak karşıladım'' beyanları kendi hissi beyanlarıdır

Sorumluluk hükümetin üstündedir, bunları kendi özgün düşünceleri olarak kabul edebiliriz."

Erdoğan buna aynı gün "Konu mankeni olamam" diyerek yanıt verdi:

"Ben milletime danışıyorum. Cumhurbaşkanı siyaset yapıyor diyorlar. Siyaset dışında kalmalı diyorlar. Bunlar kendilerine göre konu mankeni arıyorlar. Ben Cumhurbaşkanıyım. Konu mankeni olmam. Her vatandaşımıza derdimizi anlatacağız."

Bunun üzerine Arınç 22 Mart'ta geniş kapsamlı bir eleştiri konuşması daha yaptı ve ipler (eğer kopmadıysa) iyice gerildi:

"Elbette onun seçimleri, onun gösterdiği yol, verdiği işaret bizim için çok önemlidir.

Ama, hükümetimizin de sorumluluğu vardır. Hükümetimizin hem Meclis içerisinde denetime karşı, hem de halka karşı bir sorumluluğu vardır. Ülkeyi yöneten hükümetse, hükümetin alacağı kararlarda, hükümetin yaptığı icraatlarda elbette çok güçlü olması ve bu gücünün de halk tarafından bilinmesi gerekir.

Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın ikazlarına, irşatlarına, önerilerine, tekliflerine, yeri geldiği zaman da eleştirilerine şüphesiz ihtiyacımız var.

Ancak eleştirileri mekanizmasının gazetecilere karşı, ekran önünde, itham edercesine veya hükümeti güçsüz göstermek şeklinde bir kısım insanlar tarafından anlaşılabilecek şekilde yanlış anlaşılmalara yol açmaması lazım.

Dolayısıyla dünkü konuşmalarımın iyi niyetli bir çaba olarak görülmesini ben şahsen istiyorum. Bazıları farklı anlamış olabilir. Dün hükümetimizle Sayın Cumhurbaşkanımızın ilişkilerinin en iyi şekilde süreceği konusunda bir örnek oldu.

Herkes çok mutlu olsun, cumhurbaşkanımızı seviyoruz, onun gücünü biliyoruz, onun yapacağı hizmetlerin de farkındayız ama unutmayın bu ülkede bir hükümet var. Ve bu hükümet seçime gidecek, bu hükümet inşallah 7 Haziran'dan sonra da daha güçlü olarak yoluna devam edecek. Bu gücümüzün de herkes tarafından bilinmesi lazım."

* * *

Öyle anlaşılıyor ki, Cumhurbaşkanlığı makamının Anayasal sınırları içinde kalmayı reddeden Erdoğan, bu davranışı ile, sonunda kendi hükümetini de tedirgin etmeye başlamıştır.

Daha önce, kabinenin yeni cumhurbaşkanlığı sarayında Erdoğan'ın başkanlığında toplanması...

Süleyman Şah operasyonunun kim tarafından yönetildiği...

MİT Müsteşarı Fidan'ın milletvekili adaylığı...

Milletvekillerinin mal beyanları ve mali şeffaflığı...

Konularında kamuoyuna yansıyan farklılıklar seçimler dolayısıyla iyice belirginleşmiş görünüyor:

Erdoğan'ın kendine özgü bir başkanlık rejimi için oy istediği, bu yeni düzende Başbakan Davutoğlu'na yer olmadığı biliniyor...

Oysa Erdoğan'ın seçim propagandası yapması Anayasa'ya göre yasak!

Halktan kendisi ve partisi için oy isteyecek olan Davutoğlu...

Ama AKP çoğunluğu kazanırsa, Davutoğlu silinecek!

İşte bu çelişkili ve Anayasa'ya aykırı durum, Erdoğan ile hükümet arasındaki sürtüşmenin ana kaynağı gibi görünüyor...

Davutoğlu "Bana oy verin, Başbakanlık makamını kaldıralım ve iktidarı kaybedeyim" diyebilir mi?

Ama Erdoğan'ın hem Davutoğlu'ndan daha baskın olan siyasal kişiliği, hem de parti içindeki konumu, Anayasa'yı ihlal ederek yaptığı seçim kampanyasında onu, Davutoğlu'nun önüne geçiriyor...

Zaten daha şimdiden AKP'nin seçim kampanyası başkanlık rejimi tartışmalarına kilitlenmiş durumda.

* * *

Hükümetle Erdoğan arasında, seçimle ilgili bir başka açmaz da "Barış süreci" konusunda:

"Barış sürecinde", hükümet PKK'ya verilen sözlerin yerine getirilmesini istiyor...

PKK'ya verilen sözler ise MHP oylarını kemikleştiriyor.

Oysa, Erdoğan, orta sağı nasıl susturup şemsiyesi altına aldıysa, milliyetçi sağı da eritmek ve milliyetçi seçmenleri de AKP içinde eritmek istiyor...

İşte bu nedenle PKK ile müzakerelerin sorumluluğunu hisseden hükümet Barış sürecini ilerletmek isterken, Erdoğan sanki süreci bu noktaya getiren kendisi değilmiş gibi bütün anlaşmaları dinamitleyen bir söylem geliştiriyor.

Uğur Dündar, bu duruma, "Erdoğan ile PKK arasındaki bir danışıklı dövüş" diyor...

Olabilir...

Ama her durumda görünen Erdoğan ile hükümet arasındaki çatlağın büyüdüğüdür.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 25 Mart 2024

Valid HTML 4.01 Transitional