Emre Kongar'ın Resmi* İnternet Sitesi


Kitaplar

Green Bullet Makaleler

Green Bullet Articles in English

Sürekli Yazılar


 

Erdem Öztop, Cumhuriyet Kitap Eki, Kasım 2003

'Babam, Oğlum, Torunum', Kongar ailesinin, 'Türkiye'deki tarihsel gelişiminin arka planıyla' harmanlanması sonucunda oluşan otobiyografik bir aile öyküsü.

'Yaşamın Anlamı' kitabıyla özel yaşamını okuruyla paylaşmaya başladı Emre Kongar. Ardından 'Ben Müsteşarken' ve 'Kızlarıma Mektuplar'la ipuçları verdi. Ve son olarak da 'Babam, Oğlum, Torunum'la bu paylaşıma devam ediyor. Emre Kongar'la yeni kitabını; dolayısıyla üç kuşak ailesini konuştuk.

Erdem Öztop: Sayın Kongar, kitabınızın ismi 'Babam, Oğlum, Torunum'. Kongar ailesinin, 'Türkiye'deki tarihsel gelişiminin arka planıyla' harmanlanması sonucunda oluşan otobiyografik bir aile öyküsü. Kitabın giriş yazısında, gene bu türde bir kitap olan 'Kızlarıma Mektuplar'ın başarısından dolayı, okurdan gelen 'Oğluma Mektupları ne zaman yazacaksınız?' talebi üzerine bu kitabın oluştuğundan bahsediyorsunuz. Ama bence en büyük etken şu sıralar üç yaşında olan torununuz Kemal'de; onun dünyaya gelişinden ötürü sizde oluşan heyecanda, ne dersiniz?

Emre Kongar: Torun sahibi olmak büyük bir aşama tabii. Çünkü insanın kendi evladının evlenmesi ve çocuk sahibi olması anlamına geliyor. Bu ise bir aile çemberinin tamamlanması, yani kendi evladınızın da artık sizin yaşadığınız aile serüvenlerini baba ya da ana olarak yaşaması demek oluyor. Bu yüzyıllık müthiş insani, ailesel ve toplumsal serüveni, Osmanlı tebası olarak doğan babamdan, dünya (Avrupa Birliği) vatandaşı olacak olan torunuma kadar, okurlarımla paylaşmak istedim. Aslında bu kitap bundan önce yayımlanmış olan 'Yaşamın Anlamı', 'Ben Müsteşarken' ve 'Kızlarıma Mektuplar' ile birlikte bir 'dörtleme' oluşturuyor ve gerek benim, gerekse ailemin yüz yıllık serüvenini topluma aktarıyor.

Erdem Öztop: Kitabın kapağını kapattıktan sonra başlık konusunda biraz haksızlık yaptığınızı düşünüyorum. Aslına bakarsınız bu kitapta tüm Kongar ailesinin fertlerinden esintiler sunuyorsunuz okura...

Emre Kongar: Aslına bakarsanız kitapta çok şey var: Örneğin, kitabın alt başlığı 'Nasıl Feminist Oldum' biçiminde bile olabilirdi. Çünkü yaşamımdaki bütün kadınların, kişiliğimin oluşmasındaki rolü ve beni bir 'kadın dostu' yapmasının öyküsü de var. Bu açıdan tabii annem ve eşim kitapta önemli bir yer tutuyor. Kadınlara ve gençlere 'pozitif ayrımcılık' uygulamamım altında yalnız toplumbilimci olmam değil, kişisel tarihim de var.

Erdem Öztop: Kitaptaki hemen hemen her ara bölümün sonunda, geçmişe dair anlattıklarınızı günümüzle kıyaslamaya gidiyorsunuz. Özellikle de bu kıyaslamalar genellikle siyasi açıdan oluyor, ne dersiniz?

Emre Kongar: Ondokuzuncu yüzyıldan yirminci yüzyıla geçerken dünya siyaseti Türkiye'yi, Türkiye'deki siyaset de bizim aileyi çok etkiledi. Ben bu tür ilişkilerin insan yaşamındaki yerini ve sağlam bir aile dayanışması içinde, dünyadan ve Türkiye'den kaynaklanan bunalımların bireysel ve ailesel olarak nasıl atlatılabildiğini anlatmaya çalıştım. Tabii Türkiye'de toplumsal bellek çok zayıf. Olaylar hemen unutuluyor. Onun için sık sık, geçmişte yaşadığımız olaylarla, günümüzdeki olayları karşılaştırarak, hem toplumsal belleği tazelemeyi amaçladım hem de kıyaslama yoluyla herkesin yaşamındaki sorunlara ışık tutmak istedim.

Erdem Öztop: Bir ara kitapta 'alaşım'-'mozaik' tartışması yapıyorsunuz ve 'alaşım' sözcüğünü kullanmada karar kılıyorsunuz. Bu kelimeden yola çıktığım vakit ise sizin de bir kültürel alaşım içinde büyüdüğünüzü görüyorum; Cumhuriyet düşmanı bir hala, Demokrat Parti milletvekili bir enişte, ünlü bir ses sanatçısı amca...

Emre Kongar: Evet, ben tam bir Cumhuriyet senteziyim aslında: Ateist bir baba, mütedeyyin bir anne. üstelik her ikisi de felsefe hocası. Ama ikisi de birbirine saygılı ve sevgili. Ben tam bir demokratik ortamda yetiştim:

"Kendisine yapılmasını istemediği şeyleri birbirine yapmayan" bir anne-baba ortamında. Sanıyorum bu hoşgörü ortamının altında aslolan büyük bir aşktı: Anne ile babam arasındaki aşk. Ben bireysel planda aşkın en büyük güç olduğuna inanıyorum. Toplumsal planda da demokrasinin temeli olan eşitliğe ve hoşgörüye.

Erdem Öztop: Kitabın ilk bölümü 'Babam'da Yahya Kemal'in anlatıldığı yerler var; polemik arayanlara bir yem sunmuşsunuz. Oktay Akbal'ın konuya ilişkin,

"Bence sanatçının gündelik yaşantısı değil, yapıtlarıdır önemli olan. (...)" (Cumhuriyet, 23 ekim 2003, s.2) diye bir değerlendirmesi yer alıyor köşesinde. Sizin görüşleriniz nelerdir?

Emre Kongar: Daha sonra Hasan Pulur da Milliyet'te (26 Ekim 2003, s.3) aynı konuya değindi ve beni eleştirdi. Mealen, "Burun karıştırmanın tarihe tanık olmakla ve bilimle ne ilgisi var, Emre Kongar bunları yazmasa ne olurdu" gibisinden bir eleştiri yaptı. Bence Oktay Akbal da Hasan Pulur da hem bana hem de Yahya Kemal'e büyük bir haksızlık yaptılar. Önce hemen belirtmeliyim ki, kitabı okuyanların derhal göreceği gibi, ben gerçek bir Yahya Kemal hayranıyım ve kitapta onun hakkındaki değerlendirmelerim büyük bir övgüyü yansıtıyor. Büyük bir övgüyü yansıtıyor, çünkü ben gerçekten Yahya Kemal'in Türk edebiyatında, Divan edebiyatı ile Cumhuriyet edebiyatı arasında bir köprü olduğunu ve dünyanın en güzel aşk şiirini yazan (Vuslat) bir şair niteliği taşıdığını düşünüyorum; bunu da kitapta açıkça belirttim. Kitapta Yahya Kemal ile ilgili bölümü eleştiren değerli yazar arkadaşlarımın bu gerçekleri görmezden gelerek, atlayarak, bunları yok sayarak sadece bir yemek enstantanesi üzerinde durmaları, hem bana hem de Yahya Kemal'e yapılmış olan büyük bir haksızlık. Üstelik ben bu olasılığı da düşünmüş ve kitapta buna ilişkin bir 'ön değerlendirme' bile yapmıştım. Kitabı okuyanlar ve okuyacak olanlar bütün bu gerçekleri açıkça göreceklerdir.

Gelelim bu olayı niçin yazdığıma: Bu olayı küçük bir çocuğun bir ünlü şair, bir dâhi ile karşılaştığı sırada, gördüğü bir yanlış davranış karşısında yaşadığı büyük bir kültür şokunu okurlarımla paylaşmak için yazdım. Çünkü unutmayalım ki kitap esas olarak bir 'öznel tarih', yani benim yaşadıklarım ve bu yaşadıklarım karşısındaki duygularım, düşüncelerim. Bu olaydan çıkarılacak üç ders var: Birincisi ünlü insanların biraz da çevrelerine dikkat etmeleri, sahip oldukları toplumsal imaj dolayısıyla ister istemez yüklendikleri toplumsal sorumluluğa uygun davranmaları gereği. İkinci ders, büyük insanların, dâhilerin de insan olarak mükemmel olmadıkları ve bazı beşeri zaafları, yanlış davranışları olabileceği. Üçüncü ders ise zaten yazar arkadaşlarımın yazdıkları: Ne olursa olsun, böyle insanların son tahlilde, bireysel hatalarıyla değil, yapıtlarıyla değerlendirilmeleri gerektiği; ki ben Yahya Kemal hakkındaki bu günkü çok olumlu değer yargılarımı da aktararak bu noktayı özellikle vurguluyorum.

Erdem Öztop: Son olarak, kitabınızın provası hazır hale geldiğinde aile bireylerinin, özellikle de oğlunuzun tepkisi ne oldu, öğrenebilir miyim?

Emre Kongar: Oğlum tüm metni basılmadan okudu. Kızım ve eşim de bazı bölümleri okudular. Eleştirilerde ve önerilerde bulundular. Genellikle bazı olayların doğru anımsanması ve ayrıntıların düzeltilmesi gibi noktalardı bunlar. Genel yaklaşımlarıma ve değerlendirmelerime ise katıldıklarını söylediler. Tabii Kağan, yani oğlum, kendisinin pek de fark etmediği "dıştan çizilmiş bir portresini" görünce biraz şaşırdı, ama itiraz etmedi.


  Bu siteden yapılacak alıntılarda kaynak gösterilmesi ahlak kurallarına uygun olacaktır.

Emre Kongar ile iletişim icin e-posta, site yöneticisi ile iletişim için e-posta

Son güncelleme tarihi 15 Nisan 2024

Valid HTML 4.01 Transitional