Emre Kongar'ın Resmi^* İnternet Sitesi

Bu İktidar En Büyük Kötülüğü Yargıya Yaptı.

Yasama ve Yürütme Erklerinden bağımsız olması gereken Yargı Erki bu iktidar tarafından doğrudan "Şahsım Devleti"nin emrine alındı.

Yüksek yargı mensuplarının doğrudan doğruya tek bir "ŞAHIS" tarafından ya da onun etkisiyle atanması gerçekleştirildi.

AKP ile örgütsel bağı olan avukatlar, savcılığa ve yargıçlığa alındı.

İktidarın istemediği, ama hukuka, vicdanlara uygun davranan savcı ve yargıçlar görevlerinden alındı...

İktidarın istediği yönde ama hukuka, yani adalete ve vicdanlara aykırı davrananlar terfi ettirildi; en üst görevlere getirildi.

Özetle bu iktidar, uzun yıllara yaydığı "Sivil Darbesini" yargı aracılığı ile gerçekleştirdi ve buna devam ediyor.

* * *

Hiç kuşkusuz, yargının bu durumundan en çok rahatsız olanlar da, başta savcılarımız, yargıçlarımız ve avukatlarımız olmak üzere, bütün hukuk insanlarımız.

Ama onların da iktidarın gücü karşısında yapabilecekleri fazla bir şey yok.

Beni şaşırtan ve üzen nokta, özellikle Hukuk Fakültelerindeki öğretim üyelerimizin suskunluğu.

Elbette bu konudaki en önemli sorun, üniversitelerimizin de tek bir "ŞAHSIN" tayin ettiği rektörler tarafından yönetilmesi.

Bu da, Doğramacı-Evren ikilisinin icadı olan Yükseköğretim Kurulu, YÖK yüzünden, 1980 askeri darbesinden beri devam eden "öğretim üyesi düşmanlığının" (siz buna "Bağımsız aydın düşmanlığı" da diyebilirsiniz) bu iktidar tarafından da arttırılarak, sürdürülmesinin bir sonucu.

* * *

Bu iktidarın "yargı eliyle devleti çökertme operasyonu", 2007-2013 yılları arasında, şimdi FETÖ/PDY Terör Örgütü dedikleri "Gülen Cemaati"ne mensup, polis, savcı ve yargıçlar aracılığıyla düzenledikleri "Birinci Silivri Trajedisi" zamanında başladı ve başarıya ulaştı:

Üniversiteler, medya, asker ve sivil bürokrasi bütünüyle Erdoğan/AKP iktidarının emrine alındı...

Erdoğan/AKP iktidarına karşı çıkabilecek orta sağ siyasal hareketler bastırıldı, potansiyel liderler tasfiye edildi.

Çünkü onların hepsi yargıya saygılıydı!

Derken Cemaatin 15 Temmuz 2016 Askeri Darbe Teşebbüsü ve iktidarın 20 Temmuz 2016 OHAL sivil darbesi ile ülke 16 Nisan 2017 Halkoylaması'na götürüldü ve otokratik "Şahsın Devleti" rejimi kuruldu.

* * *

Elbette bu süreçte en önemli rolü Yargı Erki oynamıştı.

Dolayısıyla, zaten yeni "Şahsım Devleti" rejiminde de etkin bir biçimde kullanılmasının yolları hazırlanmıştı.

"Birinci Silivri Trajedisi Dönemi"nin savcı ve yargıçlarının bir bölümü yurt dışına kaçtıktan, bir bölümü yargılanıp hapsedildikten ve sonra, "İkinci Silivri Trajedisi Dönemi" başladı.

Bu dönemde, bir yandan "Birinci Silivri Trajedisi Dönemi" davalarından "kumpas" diye nitelenenlerin bazıları devam ettirildi, öte yandan siyaset ve medya üzerindeki baskılar arttırıldı.

İktidar bu kez yargıyı, geriye dönük olarak, "28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulu Kararları" gibi, veya "2013 Gezi Parkı Direnişi" eylemi gibi tarihsel olayların intikamını almak için, kullanmaya başladı.

Elbette bu süreç içinde "28 Şubat" gibi, "Gezi Parkı Direnişi" gibi bazı tarihsel olaylar gerçek niteliklerinden saptırılarak, hem "Hükümet Darbesi" diye nitelendi, hem de "Terör örgütüne üye olmadan..." diye başlayan garip maddenin kapsamına alındı.

Ne yazık ki, pek çok masum insanın hayatının karartılması bir yana, bu yanlış yorumlarla, tarihin saptırılmasında ve "olmayan bir tarihin yazılmasında" da Yargı Erki bir araç olarak kullanıldı.

* * *

Ben bu durumdan en çok hayatlarını adalete adamış olan savcılarımızın, yargıçlarımızın, avukatlarımızın, Hukuk Fakültesi hocalarımızın rahatsız olduklarını ve üzüldüklerini biliyorum.

Mevcut düzenin baskılarından dolayı seslerini çıkaramamalarını da anlıyorum.

Ama kimse umudunu yitirmesin...

Herkes biliyor ki, otokratik yönetimler sonsuza kadar sürmez...

Ama insanlığın Özgürlük, Adalet, Eşitlik arayışı sonsuza kadar sürer!